Konkordato ve Kayıt Dışılık Sorunu: Gerçekten Herkesin Derdine Deva Mı?

Av. F. Eda BAYSAL - Doç. Dr. Memduh ASLAN - Av. Akın Gencer ŞENTÜRK

 
Konkordato, şirketlerin borçlarının yeniden yapılandırılması için başvurdukları hukuki bir yöntemdir. Mali durumu bozulmuş olan borçlunun, borçlarını belli bir oranda ve/veya vadede ödemesine ilişkin alacaklıları ile yaptığı ve mahkemece onaylanan bir anlaşma niteliği taşır.

İcra İflas Kanunu’nda eskiden beri yer alan bir düzenleme olan konkordatonun bu güne kadar pek yaygın bir uygulama alanı bulamadığını söylemek yanlış olmaz. Hatta uygulanmadığı için düzenlemenin uygulamadan kaldırıldığı bir dönem dahi vardır. 

Ancak iş dünyası 2004 tarihinden sonra iflas ertelemesine öyle alışmıştır ki OHAL’in sona ermesi ile iflasın ertelenmesi müessesesinin kaldırılarak yeniden düzenlenen konkordato bu kez eski durumunun aksine hızla ve daha uygulanabilir bir halde hayatımıza girmiştir.

Bu gelişmelerin akabinde döviz sorunlarıydı, faizdi, enflasyondu derken, ilginç bir zamanlama ile konkordato gerçek kişiler için dahi can simidi gibi görülmeye başlamıştır. Hatta herkesin anlaması, bilmesi için bugünlerde haber programlarına bile girmiş, ayrıntılı bir şekilde konuşulmaya başlanmıştır. İki üç günlük hazırlıklar ile nerdeyse paket program kullanır gibi konkordato başvuruların yaygınlaşmaya başladığı duyulmaya başlamıştır.

Oysa Kanun hükümlerine bakıldığında konkordato hükümleri, oldukça detaylı, uzun, teknik düzenlemelerdir. Borçlusu – alacaklı – komiseri- alacaklılar kurulu ve projesi ile ciddi bir hukuki ve ekonomik müessese aslında. Düzenlemelerin tümünü anlamak hukukçular için dahi birden çok hukuk alanına hakim olmak gereği doğuyor.

Daha yürürlüğe girmesinin üstünden altı ay geçmeden 3000 şirketin konkordatoya başvurduğu haberleri herkesi şaşırtıyor şüphesiz. Şu ekonomik ortamda 3.000 şirketin derdine deva olurken, bu şirketlerden alacağı olan en az 30.000 kişinin/iş sahibinin uykularını kaçırdığı, düzenini bozduğu da bir gerçek. Dolayısıyla ‘domino etkisi’ yaratacak ekonomik sonuçlar getirebileceği gibi diğer sakıncaları düşünüp de ürkmemek elde değil. Nitekim medyada yer alan haberlere göre halihazırda konkordato ilan eden şirketlerin %75’lik bir oranı inşaat sektöründe faaliyet gösteren inşaat şirketleri, beton santralleri, yapı malzemesi satanlar ve hırdavatçılardan oluşmaktadır. Bu da sözünü ettiğimiz ‘domino etkisi’ne bir örnek olarak ortadadır.

Bu yazımızın konusu, konkordatoya başvurup Mahkemeden üç aylık süreyi alan borçlunun içine düşmesi ihtimali yüksek olan bir sorunun varlığını göstermek; “kayıt dışı faaliyetler sorunu”.

Neden mi? 

Konkordato ilan edebilmeniz için şirket veya şahıs olmanız fark etmez. Ancak, hazırlamanız gereken belgeler var. Bu belgeler gerek ekonomik koşullar, gerek işin moda haline gelmesiyle şimdiden reçeteler gibi pek çok yerde, pek çok elde ulaşılabilen form/ısmarlama belgeler haline geldi bile. Hatta herhangi bir dosyayı inceleyip örnek almanız dahi yeterli.

Oysa bunlardan bazıları ancak uzmanlarca hazırlanabilir. Borçlunun uzmanlar ile uzun uzun görüşmesi, tartışması, yan etkileri görmesi, B ve C planları oluşturması gereken türden hazırlıklara dayalı belgeler söz konusu. Bu da doğal olarak masraf demek. Masraflar sadece mahkeme masrafları ve başvuru masraflarından ibaret de değil. Zira bu belgeleri hazırlamak ciddi bir ön hazırlık işi, yani zaman meselesi. Ancak belirttiğimiz gibi, reçete usulü form belgeler ortada dolaşmaya başlamış ve uygulama, işi sadece bu belgeleri kısmen özelleştirip imzalatacak uzman aramaya kadar indirgenmiş durumda.

Bunları aştınız, göze aldınız ve başvuru yapmaya karar verdiniz diyelim: Evet, şimdi sıkı durun; başvuru belgeleriniz isim/sayı/şekil olarak eksiksiz ise geçici mühlet kararını almanız nerdeyse kesin! Yani üç aylık, alacaklılarınızın (işçileriniz gibi bazı istisnai haklara sahip olanlar dışında)size dokunamayacakları, haciz yapamayacakları süreyi aldınız gitti. 

Ancak, işte sorun ve asıl işte bu süreyi aldıktan sonra başlıyor deyim yerindeyse. Çünkü süreyi almakla bahsettiğimiz kayıt dışı faaliyetler sorunlu alanına girmiş oluyorsunuz.

Nasıl mı?

Birincisi, Mahkeme süreyi verirken bir (bazen birden fazla) komiseratayacak. Sunduğunuz belgeler ile işletmenizin gerçek durumunun uyumunu kontrol edecek bu komiser ile birlikte gerekirse bazı evrakları yeniden hazırlayacaksınız. Komiser kurtulma/ödeme projenizin işleyebilme potansiyelini kontrol edecek. Hata yapmış ve doğru belgeler hazırlayamamış olabilirsiniz. Ancak hatayı aşan sapmalarda komiseri ikna etmeniz gerekecek. Burada işletmenizin ciddiyeti ile iyi niyetinizin derinliği konusunda yoğun bir ikna faaliyetine girmeniz gerektiği açık. Fakat unutmayın ki bu komiser/lerin yasal bazı sorumlulukları var, hem hukuki hem de cezai bakımdan. Yani kendileri eğer kasten fiilleri veya ciddi ihmalleri ile alacaklıların zararına neden olurlar ise şüphesiz bunu tazmin yükümlülüğünün altındalar. Ayrıca, ciddi bir ihmal var ise, durum bu kez kamu görevlileri gibi görevi ihmal veya görevi kötüye kullanma suçuna dahi gidebilir.

İkincisi, bu şirketlerin çok sayıda alacaklısı var ve onlar bu ekonomik ortamda hissettikleri ve baş başa kaldıkları durum söz konusu. Üstelik bunlar arasındaki etkileşimin de bir ‘domino etkisi’ yaratacağı şüphesiz. İşin özü alacaklılar da boş durmayacak bu kez. Zira iş sadece üç ay meselesi değil, projenin onaylanması ve Mahkemenin karar vermesiyle ilgili süre 29 aya kadar çıkabiliyor. O nedenle, iflas ertelemede olmayan, konkordatoya biraz ciddiyet ve denge getirmesi beklenen bir de alacaklılar kurulugibi bir kurul var düzenlemede. Alacaklılar kurulunun ne şekilde oluşacağı Kanunda detaylıca açıklanmış.

Bu noktada, özellikle işçilik ücretlerinin bir bölümünü kayıt dışı ödeyen işverenleri zor günler bekliyor. İşçiler hem tedbir kapsamında değil, yani haciz yapabilir, ücretleri ödenmez ise iş görme ediminden kaçınabilir hem de kayıt dışılığı komiser veya diğer alacaklılara, alacaklılar kuruluna ihbar gibi yolları deneyebilirler ya da bunları işverenin önüne getirerek onu ücretlerin tam ödenmesine zorlayabilirler.

Diğer taraftan, işverenin işçilerden gelebilecek böyle bir riski hiçbir şekilde göze almak istemediği varsayımında işveren; bu uygulamayı nasıl sürdürecektir ya da eğer alelacele iki günde form evraklar hazırlayıp hiçbir ciddi hazırlık yapmadan başvuru yaptıysa daha alacaklılar kurulu oluşmadan, sadece komiser varken bile nasıl yeni önlem alacaktır? Sorunun cevabı komiserle işbirliği yapmaktan geçiyor, işte bu noktada bir muamma!

Kayıt dışı ödemelere bir şekilde devam edemediğiniz sürece çalışanlarınız ile komiserin karşılaşması, baş başa kalması an meselesi olacak, burası kesin. Konuyla ilgili bazı yazılarda bu durumda işçi ile işverenin arabulucu huzurunda bir anlaşma ile ücreti yeniden belirleyebilecekleri ve komiserin böyle bir durumda yasal hale gelen ücreti ödetebileceği ifade ediliyor. İlk anda parlak bir fikir gibi gelse bile aslında durum öyle değil. Zira topluca tüm işçileri kapsayan bir arabuluculuk anlaşması yapmak hukuken mümkün değil, işçi sayısı kadar her ay anlaşma yapmak zorundasınız bu bir, ikincisi yaptığınız ödemeleri hem SGK hem de vergilendirme bakımından yasal kapsama alırken sorun yaşama ihtimaliniz çok yüksek. En basitinden iş sözleşmesiyle bu tutarların uyumsuz olduğu yani sözleşmeye dayanmadığı için, bu tutarları gider yazmakta dahi sorun yaşanacağı açık. Kaldı ki birden bire yapılan bu artış geçmişi incelemesi için SGK ve Maliye’ye çıkarılan bir denetim davetiyesi olacak adeta.

Üçüncüsü,kayıt dışının neydeyse pek az istisnayla tüm işletmelerimizin tüm kılcal damarlarına yerleştiği bir ortamda, bir yandan komiser, bir yandan alacaklılar kurulu faaliyetleri karşısında mühlet alan işletmenin ne kadar bu imkânı elinde tutma olanağı olacağı bir sorun olarak karşımızdadır. Üç aylık süre, kısa bir süre değil. Bu sure beş aya çıkabiliyor ve Mahkeme kararı ile aynen iflas ertelemede olduğu gibi süre boyunca B ve C planları oluşturulabilir denilebilir. Ancak içinde bulunduğumuz ekonomik durum karşısında alternatifleri veya yan yolları planlamak ve oluşturmak bu kadar kolay olabilecek mi? Bu da asıl sorun olarak karşımızda duracak.

İşte, herkesin bildiği/öğrendiği konkordato kurumu; “kayıt dışılık sorunu”bir bilinmeyen olarak önümüze bu soru(n)ları getiriyor. Konkordatoyu düşünenlere tavsiyemiz, uzman danışmanlarınızla ve yeterli zaman ayırarak iyice hazırlanmadan bu yola çıkmayınız. Aksi takdirde sadece kazandığınız üç-beş aylık sure ile kalabileceğiniz gibi bu süre içinde dahi işinizi yürütemez hale gelebilirsiniz.

 

Cumhuriyet devrinde Maliyemiz, üstünde çok çalışılmış bir konudur. Yüzyılların aksaklıklarının giderilmesi ve zamanın getirdiği esasların yerleştirilmesi, büyük emeklerle olmuştur ve daha çok emeklere ihtiyaç vardır.  Maliye Okulu gençlerinin, Maliyemizi ehliyetle işletip ilerleteceklerine inanıyorum. 06 Şubat 1947 İsmet İNÖNÜ